25 Mart 2015 Çarşamba

Stalin ve LGBTİ mücadelesi | Meriç Aytekin

Tarihsel arka planı görmezden gelinerek farklı fikirlerin ve mücadelelerinin yan yana getirilmeye çalışılmasını ya da müttefik olarak adlandırılmaya başlanmasını her zaman tehlikeli bulmuşumdur. Bugün özellikle Gezi Parkı direnişinden sonra LGBT mücadelesinin farklı gruplar tarafından önemli bulunmaya başlanması ve LGBT mücadelesinin toplumsal dönüşümde önemli bir etkiye sahip olduğunun kavranması tarihsel süreçleri görmezden gelen bazı benim deyimimle yapay bir “yoldaş”lık ilişkisinin örülme çabasını doğurdu.

Her şeyden önce şunu belirtmek isterim ki Marksizm’in kadınlar ve LGBTİ bireyler için bir kurtuluş yöntemi sunabileceğine inanmıyorum. Bu ister Ortodoks anlamda bir Marksizm olsun isterse post-Marksizm olsun… Marksizm’in kaba anlamıyla en temelde iktidarı ele geçirmeye dayanan ve “otorite” kavramını derinlemesine sorunsallaştırmayan bir ideoloji olduğunu düşünmekteyim ve LGBTİ özgürleşmesinin iktidar temelli bir mücadele ile özgürlüğe giden bir yol çizebileceğini düşünmüyorum.

Marksizm ile LGBT mücadelesinin teorik olarak yan yana gelip gelemeyeceği bir yana asıl önemli olan; tarihte kendine Marksist diyen hareketlerin ve iktidarların LGBTİ bireylere yaptıkları zulümlerin bizim tarihsel hafızamızda nereye denk düştüğü sorusu bu tarihselliğe sahip çıkan ama aynı zamanda LGBT mücadelesi yürüttüğünü söyleyen bireylerin cevaplaması gereken hayati bir soru.

Bahsetmek istediğim bu pratikler üzerinden Marksizm’in bütüncül anlamıyla homofobik olduğunu söylemek değil elbette. (böylesi bir çıkarım çok tutarsız olurdu) Bahsetmek istediğim homofobik bir tarihselliğe sahip çıkarak, homofobik olmayan bir dünyayı inşa etme istediğinin ne kadar çelişkili olduğudur.

Her ne kadar Ekim 1917’de Lenin’in eşcinselliğin suç olmasına dair yasayı değiştirdiği LGBT hareketi ile ilgilenen sosyalistler tarafından sık sık vurgulansa da (bu konuda başka tartışmalar olmasına rağmen şimdilik 1917’yi es geçiyorum ) Stalin döneminde LGBTİ bireylere yapılanlar Bolşevik iktidarının LGBTİ bireyler için nasıl bir baskı mekanizması olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. 1917’de suç olmaktan çıkarılan eşcinsellik 1933’de Stalin iktidarı tarafından yeniden suç kapsamına alınmıştır. Erkek egemen edebiyatın en gözde öncülerinden olan Maksim Gorki 1933’de yazdığı bir makalede eşcinselliğin ve faşizmin kökünü kurutmaktan 1933 yasasını onaylarcasına bahseder. (Zizek,2002,p.256) Muhtemelen Nazilere atıfta bulunulan bu yazıda Gorki, Nazilerin de Bolşevik parti gibi eşcinselliği bir bozulma olarak gördüğünü bilmiyordu.

Stalin döneminde erkek erkeğe cinsel ilişkide bulunmanın cezası 5 yıla kadar hapis istemiydi. 1980’e kadar kaç tane eşcinsel bireyin bu devlet şiddetine maruz kaldığı bilinmese de 1980 yılında 1000 kadar kişinin “eşcinsel olma suçundan” tutuklu olduğu bilinmekteydi. Yine KGB tarafından tutulan kara liste ile eşcinsel olduğundan şüphelenilen bireyler kayda geçirilerek bu durumun kanıtlanmasından sonra diğer eşcinsel bireyler gibi hapse atılmışlardır.

Sovyet toplumunun LGBT bireylere bakış açısını değiştirmek gibi bir kaygısı olmayan Bolşeviklerin Stalin döneminde açıkça homofobiyi teorize ettiğini ve eşcinsel bireylere karşı korkunç bir baskı rejimini başlattığını söyleyebiliriz. Bugün Sochi olimpiyatlarıyla homofobinin devlet eliyle yeniden desteklendiği bir dönemde Rusya’daki LGBT aktivistleri Stalin’den Putin’e ideolojik farklılıklar varmış gibi görünse de LGBTİ bireyler açısından erkek egemen iktidarın nefretinin ve saldırganlığının çok değişmediğini vurgulamaktadır.

Tüm bu ufak(!) tarihsel bilgileri bir kenara bırakırsa, hala kendini Stalinist olarak tanımlayan yada Stalin’i devrimci bir önder veya teorisyen olarak sahiplenenlerin LGBTİ özgürlüğünden bahsetmesi sizce ne kadar tutarlı bir yere denk düşüyor? Stalin’in, Gorki’nin ve o dönem eşcinsel bireylere savaş açan zihniyetin eleştirisini yapmadan bu bireylerin ellerinin eşcinsel kanına bulaştığını söylemeden LGBTİ mücadelesinden nasıl bahsedebiliriz?

Stalin’in ve o dönemki Bolşevik efendilerin eşcinsel katili olduğunu söylememiz tarihsel bir gerçekliktir. Ancak biz bu tarihsel gerçeklikten bahsettiğimizde Stalinizm ve Stalin ile bağlarını koparamamış ama LGBTİ mücadelesinin içinde yer almak isteyen arkadaşlarımız hemen savunma refleksi olarak “Stalin”nin bu davranışlarını eleştiriyoruz” söylemini önümüze sunuyorlar.

Dersim katliamını yapanları eleştirmek yerine bu katliamı yapanların bir insanlık suçu işlediğini ve açıkça eli kanlı katiller olduğunu söyleyebilenler nasıl oluyor da iş Stalin’in ve o dönemki diğer Bolşeviklerin eşcinselleri katlettiği gerçeğine gelince sadece “eleştirmek” ile yetinebiliyorlar? Nasıl oluyor da Stalin’in eşcinsel bireyleri katletmesi eleştirilebilir ve sonrasında görmezden gelinebilir bir eylem olarak değerlendirilebiliyor?

Eğer devrimci bir etikten bahsediyorsak bu devrimci etik yapılan katliamları sadece eleştirmek ve onları bir “hata” olarak adlandırmakla yetinmemelidir. Nasıl dersim katliamını yapanlara, Nazilere ve diğer bütün faşistlere açıkça katil olduğunu söyleyebiliyorsak Stalin’in de bir eşcinsel katili olduğunu söyleyebilmeliyiz.

Maalesef tutarlılık bazı ideolojik çıkarların önüne geçiyor olacak ki bu gerçeği söylemek bazı oluşumlar için çok zor oluyor. Çünkü Stalin ile bağlarını koparamamış Marksist oluşumlar Stalin’in eşcinsel katili olduğunu söylemektense yaptıklarını “eleştirmek” gibi bir konum almayı ideolojik alt yapılarını kaybetmeme açısından işlevsel görüyorlar. Nedense bu gruplar içinde yer alan Marksistlerin resmi ideolojinin katliamlarına bir çırpıda katil dediğini ve katillerin kim olduğunu açıkça söylediğini sık sık görürüz ama konu Stalin’e gelince eşcinsel bireyleri katlettiği gerçeği bir katil ve bu katliama maruz kalan öznenin varlığını onaylamaktan ziyade “eleştiriyoruz” söylemi olarak karşımıza çıkıyor.

Sonuç olarak böylesi bir tarihsellik varken, Stalin’in eşcinsel katili olduğu ortadayken hem Stalin’den bahsedip hem de LGBTİ mücadelesinden bahsetmek hiç bir şekilde LGBTİ mücadelesi açısından kabul edilebilir olmamalıdır. Önce Stalin ve Hitler gibi eşcinsel bireylerin açıkça homofobik katiller olduğunu söyleyebilelim ondan sonra LGBTİ mücadelesinin ne kadar önemli olduğundan dem vuralım ve LGBT bireylerin Gezi’nin verdiği coşku ile tarihi hemen unutacağı gibi hatalı bir fikre kapılmayalım.

Meriç Aytekin


Kaynaklar:
Zizek,Slavoj (2002).Revolution at the gates.London:Verso
Kaynak: Kaos GL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder